Aslan

  Dizinin ilk 3 bölümünü izledim. Diziyi izleyip izlememekte tereddüt yaşayanlar için şunu söyleyebilirim; Dizi seyir zevki çok yüksek polisiye bir dizi. Polisiye bir dizi olmasının yanı sıra dizi de karakterlerin işleyişleri çok incelikle tasarlanmış, bu da benim çok hoşuma gitti. 

Nicole Kidman'ın bazı film ve dizilerini izledim ama yanındaki erkek oyuncuyu şimdiye kadar hiç yakıştıramıyordum. Bir türlü o uyum tutmuyordu, ilk kez bu dizide yanındaki erkek oyuncu Nicole Kidman'a yakışmış, güzel bir ikili olmuşlar.

Polisiye dizi olması münasebetiyle çok iyi bir kurguya sahip. Yani hakikaten öyle. Şimdiye kadar benim yakalayabildiğim tek açık soru 'Cinayet anında Jonathan nerede olduğunu neden ispatlamıyor?'



√ Dizide beğendiğim bir diğer unsur da mesela konulan hiçbir sahne boş yere değil, yani her bir kamera açısının, karakterinin yürüyüşünün, giyiminin hepsinin psikolojik bir anlamı ya da yansıması var. Bu da çok hoşuma gitti. Dizinin 3.bölümünde Nicole Kidman'ın caddede yürüdüğü bir sahnede ayakkabılarına yapılan 2sn'lik bir vurgu var ki mesela, çok güzeldi.

√ Dizideki elbiseleri kim tasarladıysa  5 üzerinden 5'i kesinlikle hak ediyor. Nicole Kidman'ın giydiği yeşil ve kırmızı uzun paltoları gördüğünüzde bana hak vereceksiniz.

√ Oyuncular, oyunculuklar, sahneler, rol dağıtımları gerçekten müthiş olmuş. 

√ Ve son madde... Diziyi genel olarak beğendim, seyir zevki çok yüksek, bu da bana izlerken keyif veriyor. Umarım bir gün inşallah bizde böyle bu kalitede diziler çekebiliriz.



Aslan
  Hani çok meşhur bir söz var ya 'Olmak ya da olmamak..' diyen, işte tam da o haldeyim. Hoş bu sözde kastedileni ne zaman düşünsem salt -var olmak- olarak düşünemiyorum. Hep aklıma oradaki 'Ol'mak' kelimesi var olmak değil de Maslow'un hiyerarşi teorisinde belirttiği 'olmak' yani artık insan olmanın, var olmanın ötesinde kendinde olanı keşfetmek ve o mertebeye erişmek ve bunun neticesinde hayata belkide olman,bakman gereken yerden bakmak.


 Bende tam bu haldeyim. Sevmeyi denediğim kimseyi sevemiyorum. Normalde mesela bir kitap okuyacağım zaman kitabın adına,yazarına bakarım, ona göre okurum. Gelişigüzel çok nadir olmuştur okumalarım. Bir hanım yazar var, kendisiyle iki defa karşılaşma durumu olacaktı ki özellikle 2.si olsa çok sevdiğim bir yerde çok sevineceğim bir şekilde olacaktı. Karşılaşamadık. Ama kendisini insani olarak sevmeyi denedim. Yok olmuyor, diğer tüm insanlarda olmadığı gibi.

  Eskiden olsa sevemediğim birkaç kişi olursa 'Kalbimde bu insana karşı hiçbir şey hissetmiyorum.' ya da 'İçim ısınmadı' der geçerdim. Çünkü sevdiğim insanlar vardı. Ama şimdi hiç kimseyi sevemiyorum. Bu durumda bana çok garip geliyor. Sevmeyip de kızsam, saysam, sövsem hadi diyeceğim içimde öfke var kızgınlık var, çünkü bu da bir his. O da yok. Tamamen hissizlik hali mi bilmiyorum. Sevmeyi denediğim kim varsa bir yerden sonra ağacın köklerinden uzayıp da kırılan ince bir dal gibi çat kırılıyor. Orada kalıyor. 

  Oysa ben severdim. Birini hayatıma dahil etmişsem, içimden gelerek onu severdim. Şimdiyse kimseyi sevememek hali içerisindeyim. 


Not:Burada bahsi geçen sevmek aşk dolu sevmek değil, insan olarak sevmek. karşındakini o olduğu için sevmek, hepsi bu.
Aslan
2015'in son günlerinde okuduğum iki kitap vardı;




İlki Orhan Pamuk'un üzerinde 6 sene çalıştım diye belirttiği 'Kafamda Bir Tuhaflık'tı..Pek çok insan kitabı okuyamayıp yarım bıraktığını belirtmiş.Haksız da değiller hani.

Ama  şöyle bir gerçek var şimdi,karakterlerin psikolojik tahlillerinin yapıldığı kitapları sevmiyorsanız,bu tarzdaki kitaplara ilginiz yoksa elbette bu kitap sıkıcı gelebilir.Benim kitapta ana karakter Mevlut'den çok Süleyman ve Vediha karakterleri dikkatimi çekti.Süleyman mesela ilk başlarda mutsuz biridir.Bu yüzden de etrafındakilerin mutluluğu onu gölgeler.Onlar da mutsuz olsun ister.Vediha ise düşünceleriyle çok hoşuma gitti.Çok gerçekçi buldum.Süleyman'a kız bakmaya gittikleri sahnelerin birinde 'Bunları sana sayamam ' diye kendi içinden saydığı cümleler güzeldi.Ben okuduğum kitaplarda gerçekçi karakterleri seviyorum.



2015 yılında okuduğum son kitap ise Ayşe Kulin'in Nefes Nefese kitabı oldu.Teknik anlamda birazcık fazla devrik cümleler olsa da kitapta bunun da bir anlatım tekniği olduğunu çok iyi bildiğimden kitabı çok ama çok beğendim.

  Gerçek bir olaydan kurgulanmış olması,Selva karakterinin azimli,coşkulu,iradeli,dik duruşlu ve insana inanç katan biri olması kitabı daha da sürükleyici kıldı.Çünkü;kabul edelim hayat inançlı,güven veren ve coşkulu insanlarla daha güzel.







Ayşe Kulin'in kitabında hayatın içinde olan her şey var.Hayat dolu bir kitap.O karakterlerin hayata tutunması,cesaretleri,sevgileri,ayrılıkları.. Her birini öyle bir işlemiş ki siz en kötü olayı bile o kadar güzel bir şekilde okuyorsunuz ki,ben mesela bir an geldi o tren'de olmak istedim.Sonra dedim ki 'İşte büyük yazar olmak bunu gerektirir.Yarattığın dünya'nın içinde olmak istiyorsa okur,sen başarılı olmuşsun 'demektir. Bunu yapabilmek için de kendisi  hayatın içinde olmalı yazarın.Hayatı yaşamalı.Çok gezmeli,çok izlemeli.Hayatı gezemeyen,çok izlemeyip çok da okumayan birisi yazarlıkta başarılı felan olamaz.Öyle oturduğun yerden kitap okumakla,yazmakla olmuyor bu işler.Ayşe Kulin'in Hayal kitabını da okuduğum için onun kaleminin nasıl bu kadar geliştiğini rahatlıkla görebiliyorum.Düşünün ki Ayşe Kulin kendi hayatından kesitler sunduğu Hayal kitabında daha çoğu şeyi de  anlatamıyor.



2015 yılını ben bu kitaplar ile tamamladım.Bu sene benim için bir hayli ilginç geçti.Bütün bir seneyi Kader hususuna kafa yorarak,çok ama çok çalışarak geçirdim.Geride kalan 365 günde inanın 5 gün eğlenip,dinlendiysem iyidir.Sürekli ama sürekli çalıştım.En ilginç bulduğum husus ise ben ne zaman eskisi gibi azimli ve coşkulu bir hal almaya kalksam ister buna hayat deyin ister kader direk silsilesini geçiriyordu.Şimdi bugün 'Eskisi gibi coşkulu' birine dönüşmeye kalkayım hayat hiç beklemiyor hemen yarın darbesini indiriyor.Bunun sebebi hayatın beni dönüştürmek istediği kişiye dönüşmeyi reddediyor olmam mı yoksa artık hayatı akışına bırakmayı bilen,dik kafalılıktan uzak çalışkan, ama coşkulu değil temkinli bir olmam mı gerek bilemiyorum.


Her sene olduğu gibi bu sene de yeni yılda yapmayı düşündüğüm şeylerden bir liste yaptım kendime;

İnsanlara kendilerini kötü hissettirme.(Şunu fark ettim evren yansıma tahtası gibi.Birisine kendisini kötü hissettirecek bir şey söyler ya da yaparsanız aynısı ama aynısı size çok kısa sürede geri dönüyor.Birisine kendisini kötü hissettirdiyseniz aman diyim gidin gönlünü alın yoksa hissettirdiğinizi hissetmeye şimdiden hazır olun.)
Hayatı akışına bırakmayı öğren,
Daha okuması keyif veren kitaplar oku, 


Benim yeni yıl dileklerim bu kadar kısa ve sade.Peki ya sizin ?

Yeni yılda her şey, gönlünüzce olması dileğiyle..
Aslan

Uzun zamandır bu kadar güzel Türk filmi izlememiştim..


  Malumunuz üzere Türkiye'de adamlar 3 haftada dizi çeker gibi film çektiklerinden,yerli film izleme kararı verirken insan çekimser davranıyor bir zamandan sonra.Bu filmi de izlemezdim,fakat Ezgi Mola'nın olması biraz işleri değiştirdi.

 İyi ki de izlemişim,iyi ki de Ezgi bu rolü kabul etmiş..

 Ezgi Mola'nın canlandırdığı karakterin ismi :Efsun. Efsun kendi halinde yaşayan,işi ile evi arasında mekik dokuyan içten samimi bir kızdır.Bir de sevgilisi vardır.Fakat erkekliğin adamlığa dönüşemediği versiyonlarındandır.

 Film,Şebnem Burcuoğlu'nun aynı isimli kitabından filme uyarlandı.Kitabını okumadım.Ama işlerim bittiğinde ilk kitabını da ikinci kitabını da muhakkak okumayı planlıyorum,listeme ekledim.Çünkü;film diğer türk filmlerinin işlediği konular gibi  hayatın gerçeklerinden uzak değildi.Hayatın ta kendisiydi.

 Filmde özellikle yazısını yazmama neden olan husus:Doğru erkek-Yanlış erkek,ikileminin çok realist bir şekilde işlenmesiydi.

 Efsun'un filme sevgilisiyle başladığını belirtmiştim.Daha sonra karşısına bir başka erkek çıkar ve ona aşık olur.Eski aşkı alevlenir de diyebiliriz,mesela filmde keşke dediğim eksi hususlardan birisi buydu.Efsun'un karşısına çıkan erkek,eski liseli aşkı değil de hayatının ters gittiği bir dönemde karşısına çıkan ve hayatının değişmesine,ters giden günlerinde çizgisini bozmadan ilerlemesinin bir nevi karşılığı olarak lanse edilseydi.Bu gerçek hayata daha uygun gözüküyor.

 Efsun eski aşkı ile karşılaşır ve hayatı,erkekleri ve çevresindekileri bu defa farklı bir şekilde sorgulamaya başlar.Erkek dediğin maç izleyen,sevgilisinin kıymetini bilmeyen,erkekliği umursamamazlık zanneden midir ? Yoksa erkek dediğin adam olan,yeri geldiğinde evet maç da izleyen ama hayatını birleştirdiği kişiyle ortak bir yürek ortak bir hayata sahip olduğunun farkında olan ve buna göre yaşamaya devam eden midir ?


 Hayat devam ediyor ve bu hayat içerisinde biz erkekler siz kadınlarla,sizler de bizlerle ister istemez etkileşim içerisinde oluyoruz.Bu yüzden sizlere önereceğim kitap;



Kitabın ismi evet 'Kadın Beyni' fakat içerisinde erkek beyninin nasıl çalıştığı muazzam gerçeklikle anlatılıyor.Kadınların giyimlerinin,konuşurken kullandıkları kelimelerin,farkında olmadan etkiledikleri daha sonra da 'bu erkek neden şimdi benden hoşlanmaya başladı' diye anlam veremedikleri pek çok sorunun cevabını 'bilimsel' olarak beyindeki değişimleri anlaşılabilir bir dil ile anlatıyor.

 İzlemenizi isteyeceğim film ise;


Filmde birbirinden farklı çiftler konu ediliyor.Bu çiftlerin arasındaki uyum ve uyumsuzluk işleniyor.Ve aslında kim kiminle olursa daha mutlu bir hayat ve daha doğru bir ilişki içerisinde olur,bu soru cevaplandırılıyor.Filmin oyuncu kadrosu da çok iyidir bu arada..



























Aslan

21 ay...

 25.10.2013 Machiavelli ile başlayan araştırma,okuma,inceleme süreci,20.07.2015 tarihinde bitti.









   Hayatımın 21 ay'ını bu işe endeksledim.100'e yakın yazarla,editörle,yayınevi sahibiyle tanıştım,sohbetlerimiz oldu, röportajlarımız oldu.Şimdi geriye dönüp baktığımda hepsini de tanıdığıma ayrı ayrı memnunum

  Yüzlerce okunan kitap,araştırılan eserler,incelenen makaleler.Yapılan ziyaretler,gidilen şehirler.Kafa patlatılan saatler,silinen satırlar,saatlerce-günlerce-aylarca aralıksız süren çalışma günleri..

  Ve şimdi geriye tek bir şey kaldı,başladığım işi bitirmek..



Bu süreçte okuduğum tarih ve cinayet romanlarından sonra artık uzunca bir süre sanırım bu tarzdaki eserleri okuyamam.D&R'da kitap severlerin ziyaretlerinin azaldığı anlarda '45.000 kitap arasında dikkatimi çeken eserler hangileri ?' sorusunu  yönelttim kendime.Ve bunların fotoğraflarını çektim ;



Her şey bittiğinde,günlerce okumak istediğim ilk kitap.Neredeyse 3 yıldır okumayı isteyip de bir türlü zaman ayırıp okuyamadığım 'Lord Of The Rings'



Ne zaman görsem 'Bu kitabı ne zaman okuyacaksın' diye sormadan edemediğim,ne ara rafının önünden geçsem diğer tüm kitapların aksine dikkatimi celbeden belkide tek eser.. Lâ


Kitabın kapak fotoğrafında yer alan hayvanları göresiye dek kapak fotoğrafı hoşuma gidiyordu.Utku Lomlu gene iyi bir iş çıkartmış,diyordum.Gene de kitabın arka kapağındaki konusu yüzünden okumak istiyorum.. George Orwell 1984


Yaban kitabından sonra okumayı isteyip de okuyamadığım yazarlardan,Yakup Kadri Karaosmanoğlu.Özellikle de Sodom ve Gomere'si..


Her ne kadar kitaplarının büyük bir kısmını okumuş olsam da Agatha Christie'nin bu kitabı ismi yüzünden dikkatimi celbediyor..



Ve elbette hepimizin okuyup da unutamadığı kitaplar vardır,yüreğimizde,içimizdeki en derin de yer edinen.Sefiller'i iki kez okumuş olmama rağmen,bu baskısı,kapak fotoğrafı çok hoşuma gitti.Kitabı okurken aklımda canlanan o dönemi resmediyor adeta..Tekrar okumak için şimdiden sabırsızlanıyorum..





  Bu eserlerin dışında dün araştırma bitiminde filmini izleyerek,kendime küçük bir ödül verdiğim 'Uyumsuz' serisi var.İkinci filmi de ilk filmi kadar güzeldi.Yorumlara göz attığımda pek çok kişi ilk filmden kötü olduğunu belirtiyor.Neden böyle düşündüklerini de elbette anlıyorum.Fakat seri filmlerde,kitaplarda ara kitap-film genelde geçiş ürünüdür.Sonun hazırlığıdır.Bu açıdan değerlendirdiğimde ben filmi çok başarılı buldum.Ve tabi birde yazarıyla ilgili ilginç bir anekdot paylaşmak istiyorum.




   Siz hiç yerli bir yazarımız da 'tam zamanlı bir yazar' ifadesini duydunuz-okudunuz mu ? ..



  Bundan sonraki süreçte neler yaparım,hayatın akışı beni hangi kıyıya sürükler bilemiyorum.Ama şunu çok iyi biliyorum,istediğiniz bir şey varsa peşinden gidin.Yıldıkça yeniden ayağa kalkarak,başaramayacağınıza her inandığınızda yeniden doğrularak gidin.Çünkü;bir gün herkes ve her şey hayatınızda gider ya da geri alınır.Ama hayalleriniz sizinle kalır,gerçekleştirdiğiniz hayalleriniz ise hayatınızın son anına dek sizinle gelir..


 21 ay boyunca beni bu işe inandıran sadece ve sadece inandığım bir değerdi. 'Edebiyat insanları iyiye,doğruya,güzele yöneltmelidir.' Ben işte buna inanıyorum.Bunun dışında yer alan,bu amaç dışında yazılan eserleri edebiyat unsuru değildir demiyorum.Fakat kalemin kılıçtan keskin olduğunu unutmadan yazmalı insan.

Ben bu işi bunun dışında bir amaç uğruna yapıyor olsam zannediyorum yolun ortasında geri dönerdim,işimi bırakırdım.Çünkü;hani deriz ya her şey uzaktan hoş gelir.Bu işte öyle.Bir eseri ortaya çıkartma süreci,iyi bir eser yazma ve sunma arzusu her şeyi değiştiriyor.Çok daha iyisini yapmak istiyorsunuz,çok çalışıyorsunuz,insanlar bunu bedavaya almıyor,çalışıyor çabalıyor,maaşından ayırdığı,cep harçlığından biriktirdiği ile gidip alıyor.Ve kitap bittiğinde 'Verdiğim paraya değmedi' denildiğinde işler değişiyor.Ben bu sözü söyletip de hala da satan bir kitap görmedim,duymadım,tanık olmadım.Bugün D&R da çalışıyor olmak bana çok şey kattı.Hangi kitap insanlara nasıl ulaşıyor ? İnsanlar hangi eserleri tercih ediyor ? Bu soruların cevabını artık biliyorum.

 Herkesin bir hayatı var ve bu hayatı doğrultusunda karşısına çıkan kişiler,filmler,yaşanmışlıkları var.İnsanların eser tercihini belirleyen de tam olarak bu.Kişiler D&R'dan içeriye girdiklerinde hangi kitabı alacakları çoktan belirlenmiş oluyor zaten.Sadece göz gezdiriyor kitap severler,kimi bunun farkında kimisi değil.Zannediyor ki o kitabı 'ben seçtim'.Aslında seçmedi,içeriye girdiğinde o kitabı gördüğünde alması,D&R'dan içeriye girmeden önce yaşadıklarıyla doğru orantılıydı.Sistem biraz karmaşık evet ama inanın böyle işliyor.Siz bunu en basite indirgenmiş bir şekilde,herkes kaderinde olan kitabı okuyor,yani okuması gerekeni okuyor,diyebilirsiniz.

İş bu yüzden iyi eserler,üzerinde çok emek verilmiş eserler bir şekilde kendisini okuması gerekene ulaşıyor.Kişi geliyor,sorduğu kitabı arıyoruz,rafında yok ,her yere bakıyoruz kitap yok.Ama daha sonra kitapların arasından ya da destek amaçlı koyduğumuz kitabın altından çıkıyor.Kişi alıyor ve gidiyor.Kimisi ise ne okumak istediğine karar veremediğini,yardımcı olabileceğimi ya da ona birkaç kitap önermemi istiyor.Ne yapıyorum biliyor musunuz ? Hiçbir şey.Onun yanına geçiyorum,birkaç soru soruyorum ve bu soruları sorarken ona mağazayı gezdiriyorum,rafların önünden geçiyoruz.Ve birden 'Aa işte bunu okumak istiyorum' diyor ve teşekkür edip gidiyor.Kitabı çok okurla buluşan ya da  neredeyse hiç denilecek kadar az okurla buluşan yazarlara burada bahsettiğimi iyi irdelemelerini öneriyorum.Biz bir kitabı her tarafa da koysak ,çok satanların baş köşesine de yerleştirsek ,girişe özel raf da yapsak yok kitap satmıyor,kimse almıyor.


  Bu yüzden her ne yapıyorsanız,her ne işle meşgulseniz o işi Aşk ile yapmaya çalışın.İşinize coşkunuzu katmaya çalışın.Ancak böyle olarak istediğiniz yere gelebilirsiniz.Ve muhakkak bir kitap verip karşılığında insanların ne zor şartlarda çalışarak kazandıklarını,bazı şeyleri almaktan vazgeçip sizin kitabınızı aldıklarını unutmadan ,bir şeyler yapmaya çalışın.İşte ben inanıyorum ki ancak o zaman çalışmanızın karşılığını göreceksiniz.



Aslan
 



















   Bazen hayatınıza damdan düşer gibi biri girer.Ve o günden sonra her şey değişmeye başlar.Bir şeyi yapacakken yapmaz olursun,eğlenmek yerine sen gider çalışmaya koyulursun,her yenilgiden doğrulur tekrar ileriye atılırsın.Değiştiriyordur O kişi seni.İşin garip noktası,O kişi hiç seni tanımıyor,seni hiç görmedi,seninle hiç konuşmadı,şimdilik..İşte bu yüzden o ilk an'a değin hazırlanıyorsundur,nedenini bilmeden,onu seviyor,nedenini bilmeden onunla tanışacağın güne hazırlanıyorsun,onu yarın beklemediğin anda karşında görsen yüreğin göğsüne dar gelir,yanına gidemez olursun..

  Geçtiğimiz günlerde iş yerimde ilginç bir olaya tanık oldum,gurur duyduğum.
Bir hanımefendi geldi,siyah uzun bol paça saten pantolon,üzerinde de gri bir gömlek.Zannediyorum ki işten çıktıktan sonra gelmişti.Bir kitap sordu 'tabi bilgisayardan baka..' lım diyemeden kitabın nerede olduğunu hatırladım.Kitabı rafından alıp uzattığımda 'Çok teşekkür ederim' diyip gülümsedikten sonra kasaya yöneldi direk.Bende o esnada kapı girişinin sol kısmında yer alan kitapları düzenlemek üzere oraya yöneldim. Hanfendi ücreti ödeyip kitabı D&R poşetiyle aldıktan sonra kadının ben kitabı raftan alırken 'bu kitabı arıyordum bende,bir blogta gördüm de çok merak ettim' dediğini hatırladım.Bir saniyelik flashback gibiydi.Çıkışa yöneldiğinde 'Hanfendi,bir şey aklıma takıldı.Kitabı bir blogta gördüğünüzü söylemiştiniz,hangi blog olduğunu öğrenebilir miyim,bende blog sitelerini takip ediyorum da' dedim.Birkaç adım attı ve bir blog sitesinin adını söyledi.'Teşekkür ederim,bir bakayım,merak ettim şimdi' dedikten sonra o çıkışa,bense molaya geçtim.Yorgunluktan olduğum yere bir yığıldım önce,birkaç saniye gözlerimi kapatıp dinlendikten sonra telefonumu önüme koydum ve hanfendinin söylediği blog isminin ilk harfi olan 'F' i yazdığım anda durdum.Az evvel bir blog sitesinde gördüğü kitabı -sadece ve sadece o kitabı- alan hanfendinin söylediği sitenin adı,arkadaşımın sitesiydi.. Bir an şaşırdım,sonra hoşuma gitti.Sonra ise gurur duydum.Ve bu durumu onunla da paylaştım.Çünkü;biliyorum ki bu ilk değil.Bu sadece tanık olunan ilk.


 

İşte böyle bir sessizlik,sonsuzluk gerek insana.Kendi sonunu düşünebilsin diye.Pencerenizden dışarıya baktığınızda size sonsuzluğu hatırlatan bir manzaraya,sessizliğe,huzura sahip olmak gerek, ki insan daha iyi daha nitelikli işler ortaya koyabilsin.Çünkü;benim gibi insanlar,ancak sessizliğin sesinde kendilerini bulurlar.


Aslan





"Cehennemin en karanlık yerleribuhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır."












9 sene sonra yeniden Dan Brown okumak,eski bir dostla karşılaşmak gibiydi.Güzeldi,içtendi,dinlendirdi.


   Onun satırlarında ilerlerken,yaptığı kurgudaki duruluğu görmek,sürükleyiciliğine tanık olmak,bilmediğimi anladığım pek çok bilgiyle donanmak ve diğer pek çok roman da olmayan 'Edebiyat insanları iyiye güzele,doğruya yönlendirmeli'  akımına göre yazılan,çok özenle üzerinde durulan  bir romandı.

  Edebiyatımızın geçmişinden bahsederken nasıl ki,edebi akımlardan bahsediyoruz ve belli yazarların bu akıma göre yazdıklarına tanık oluyoruz.Tanzimat,Fecr-i Ati,Servet-i Fünun.. Günümüzde ise her ne kadar adı konulmamış olsa da pek çok yazar bu akımlara göre romanlarını kaleme alıyor.Bir gün bunu açıklarlar mı bilmiyorum..

 Henüz Dan Brown romanlarıyla tanışmadıysanız,Cehennem ilk tanışma için güzel bir seçim olabilir.

İş hayatımda geçirdiğim bir haftadan sonra farkettim ki,Türkiye'de kitap okunmuyor felan değil.Okunuyor,hemde öyle bir kitap okunuyor ki..Buraya elde ettiğimiz hasılatı,yaptığımız satışın adedini yazsam 'yok artık' dersiniz.

 Peki,neden 'Türkiye'de kitap okunmuyor' algısı hakim ? Bunu da çözdüm.Bu bir psikolojik semptom saptırması.İnsanlara kitap okunmadığını söylerseniz,zaten kitap okumayanlar,okumamaya devam ederler.Kitap okuyanlar ise okumaya ve hatta daha çok okumaya özen gösterirler.Okumayan insanın,atalet halinin devamı sağlanır,başarısızlığa mahkum edilirken,okuyan uğraşan kendini geliştirmek için  çabalayan,cebindeki 20 liranın 10 lirasını kitaba yatıran kişi ise bir şekilde muhakkak yükselir.

 Çünkü;Allah'ın çalışma sisteminde çok net söyleyebilirim ki,'İste-al' diye bir şey maalesef söz konusu bile değil. Ya da en azından ben böyle bir şeye ne yazık ki hiç tanık olamadım.
 İste-çalış-hakettiysen-al. Sistem böyle işliyor.

 Ama bunu bir türlü anlayamayışımızın sebebi bir önceki yazımdaki nedenle aynı 'Kader'.Bunu zamanında bize nasıl enjekte ettiler bilmiyorum,ama başarılı oldukları bir gerçek.

Hayatlarımızı nasıl daha iyiye,daha ileriye taşırız bilmiyorum.Ama bildiğim tek şey,çalışmanın ödülsüz-karşılıksız bırakılmadığı Allah tarafından.